Güncellendi
preloader
saved
İşlem Başarılı !

Bizi tercih Ettiğiniz için Teşekkürler



Kadınların Erkekle Oranla Kendilerini Geliştirme Oranları

Kadınların Erkekle Oranla Kendilerini Geliştirme Oranları

post

Geçen yıl başladığımız ve takım liderliğini Münevver Karataş'ın üstlendiği "Aile Politikaları Atölyesi " nde yüksek lisans ve doktora ögrencileri ile tamamladığımız "KADIN VE ERKEKLERIN OKUMA YAZMA VE ENTELLEKTÜELLİK ORANINDAKİ DEĞİŞİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞİME YANSIMASI" araştırmamızın bir kısmı "Enderun Eğitim Yazıları" dergisinde yayınlandı.

Birbirinden kıymetli akademisyenler, aile danışmanları, sosyologlar ile yaptığımız mülakatlar sonrasında araştırdığımız konuyu aydınlatmaya çalıştık.


Prof. Dr. Ferhat Kentel ile yaptığımız söyleşi haberimizde...

Konuk: Prof. Dr. Ferhat KENTEL

Söyleşi: Afra BÜYÜK/İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri YL

 

Soru: Kadınların erkeklere oranla kendilerini mesleki anlamda, sosyal hayatlarında, aile yaşantılarında vs. daha fazla geliştirdiği, daha fazla donanıma sahip olduğu gibi bir gözlemimiz oldu. Çalışmamızı da bu tez üzerinden yürütüyoruz. Biz size sosyal bilimlerindeki kadınların çoğunluğuyla ilgili de sorular yönelteceğiz. Öncelikle bu görüşümüze katılıyor musunuz? Sizin de böyle bir gözleminiz oldu mu?

 

Cevap: Şu çok net bana göre, kadınlar erkeklere kıyasla, bulundukları hiyerarşik konum itibariyle çok daha fazla sorgulama kapasitesine sahipler. Mesela erkekler daha çok para, çıkar, maddiyat, hesap kitapla ilgili olan akademik alanlara yönelirken, kadınlar daha fazla sosyal bilimlere yöneliyorlar. Erkekler ve kadınlar arasından çıkan eşitsiz bir yapı var ama bana göre erkeklerin sahip olduğu zihinsel konfora kıyasla kadınlar çok daha fazla direnen bir kategori aslında. Sorgulama kapasiteleri ve sıradanın dışına çıkabilme kapasiteleri çok daha fazla. O yüzden sosyal bilimlerde, sosyoloji, edebiyat, tarih gibi alanlarda çok daha fazla varlar ve daha çok başarılılar. Çünkü daha fazla düşünüyorlar. Kadınların akademik dünyada kendilerini geliştirmeye daha açık olduklarını daha fazla çaba içerisinde olduklarını düşünüyorum. Sosyoloji de bana şunu öğretti ki, marjinal durumda olan, kenarda olan, altta olan veya bir türlü mağduriyeti olmuş olanların var olan sosyal düzenleri sorgulama potansiyeli her zaman daha fazladır. Yani Almanya’daki bir Türk göçmen Almanya’daki ırkçılığı çok daha iyi görür ortalama bir Alman’a kıyasla. Türkiye’deki bir siyah ırkçılığı daha iyi görür. Mesela Ak Parti teşkilatından bir arkadaş bahsediyordu; gençlik kollarında hala kadın başkan olamıyormuş, kadınlar en fazla başkan yardımcısı olabiliyormuş. Yani “başkan” olmadığında, onun yerine bakan kişi! Peki, kadın olarak ne farkım var benim siyaset yapma konusunda? Mesela başörtüsü sorununu ben yaşadım en azından; bu meseleyi ben bilirim. Kadınların, potansiyel olarak yaşamış oldukları tecrübelerden dolayı, sorgulama kapasitelerinin daha fazla olduğunu düşünüyorum.

 

SORU: Peki bunu, modern çağ durumu olarak mı görüyorsunuz, bu hep böyle mi süregelmiş bir durumdu?

Cevap: Bu tabi muhtemelen çok uzun yıllardır süregelen bir durumdur. Ataerkil yapı, erkek hegemonyası epey eskilere dayanan bir durumdur. Avcılık-toplayıcılık zamanından beri süregelen bir pratikler bütünü söz konusu... Yerleşik hayata geçip, süreklilik arz eden ilişkiler yapılaşınca, kadınlar ve erkekler arasındaki ilk iktidar formlarından biri olan iş bölümübelli ki o zamanlarda belirgin bir şekilde ortaya çıktı ve bugünekadar var oldu. Kadınlar için o zamandan beri eşitsizlik var. Ancak, kadınların verdiği mücadele, aktör olma çabası modern zamanlarda çok daha görünür oldu. İlk kadın hareketlerinden biri olan ve eşitlik mücadelesi veren süfrajet hareketi, daha sonrasında farklılık ve özgürlük talepleri, sadece kadınlar için anlamlı değildir; tüm insanlık için, toplumların bütün kesimleri için çok zihin açıcı düşünme alanlarıdır.

 

Soru: Türkiye’deki bu durumu kadınların istihdama katılma oranının yükselmesi olarak görebilir miyiz?

Cevap: Evet önemli etkenlerden biri de budur ama daha başka nedenler de vardır. İstihdama katılmakla beraber daha belirgin olayın kamusal alana katılmak olduğunu belirtelim. Mesela okula, üniversiteye girmek… 28 Şubat sonrası Müslüman kadınların verdiği mücadele esas olarak bir istihdam meselesi değil. Muhafazakâr erkekler bile işe almıyor başörtülü kadınları. Ya da alsalar bile hak ettiklerinden çok daha azını veriyor. O zaman din kardeşliği falan yalan oluyor. İstihdamdan ziyade kamusal alana girme mücadelesi diye düşünüyorum. Bu Müslüman kadınlar için de seküler kadınlar için de geçerli. Kadının evden çıkıp para kazanmasıyla evdeki dengeler zaten artık değişiyor; erkek de para getiriyor kadın da... Ama erkek hâlâ bulaşık, çamaşır, bebek bakımı gibi şeyleri kadından bekliyor. Para getirmenin, istihdamın yanında, Türkiye’ye özgü bir siyasal kamusal süreci unutmamak lazım.

 

Soru: Sosyal bilimleri seçme oranında kadınların fazla oluşu görüşüne katıldınız. Bu durum peki sosyal bilimlerin iç dinamiğini nasıl etkiler?

Cevap: Bence çok olumlu etkiler. Yani sömürgecilik karşıtı, Karaipli siyah yazar Frantz Fanon örneğinde düşünelim. Fanon’un akademik dünyada yazmış oldukları öyle devrimci bir ses oldu ki! Onun sayesinde biz beyaz bir dünyadan bakarken görmediğimiz başka dünyaları görmüş olduk. Onun Yeryüzünün Lanetlileri kitabı sayesinde görmediğimiz bir durumu gördük, ufkumuz açıldı. Şimdi de kadınlar yazmaya başlıyor. Biz onlar sayesinde nasıl eril bir düzenin içerisinde yaşadığımızı görüyoruz. Yazılan tüm tarihin ne kadar çok erkek tarihi olduğunu görüyoruz. Barbaros Hayrettin Paşa, Kanuni Sultan Süleyman, Mustafa Kemal Atatürk, Hz. Muhammed, Hz. İsa herkes erkek. Nerede bu kadınlar? Oysa dünya nüfusunun yarısı kadınlardan oluşuyor. Savaşı kazananlar mı sadece tarihi yazan insanlar? Savaşın görünmeyen yüzünde, arkada kadın-insanlar ne yapıyorlar? Ya da onlar neden “ikinci cinsiyet” oluyor? Resmi hâkim anlatılara göre, kadınlar ancak erkeklere yardım ederler, yardımcı roldedirler. Bu kabul edilebilir bir şey değil! Patron ve işçi ilişkisi gibi düşünün; işçisi olmayınca patron otomobilin kapı kolunu bile üretemez üretemez. İşçi çalışmazsa patron para da kazanamaz, sermaye de biriktiremez. Toplumun siyasetin bastırmış olduğu seslerin, mesela kadınların ve diğerlerinin konuşabiliyor olmaları, tahayyülümüzü havsalamızı çok daha fazla genişletebiliyor.

 

Soru: Finlandiya’daki tüm bakanların kadın olduğu gibi bir manzarayı Türkiye için de öngörebilir miyiz?

Cevap: Öngörürüz tabi. Öngörmek yasak değil. Ama nasıl ne zaman olur, kısa vadede böyle bir şey pek ufukta görünmüyor. Ama olabilir mi? Olabilir. Ama bu kadar güçlü ataerkil kültürel kodlara, pratiklere, habituslara bu kadar çok işlemiş bir yapının içerisinden öyle bir anda Finlandiya çıkması mümkün değil tabi. Önce toplumun derinliklerinde, aşağıda bir değişim olması lazım.

 

Soru: Peki 10-20 yıl sonra bu durumun sosyal yapıyı nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Cevap: Tam karşılığı olur mu bilmiyorum ama örnek olarak Tanzimat’tan sonra ortalama Müslüman nüfusunun hissettiği duyguyu anlamaya çalışalım. O döneme kadar, Müslüman nüfusu hiyerarşinin tepesindeydi. Tanzimat ise herkesi eşitledi, küçük çapta bir “devrim” gibi… Dolayısıyla erkeklerin şimdi hissettikleri de benzer bir şey olmalı. “Eşitlik mi gelecek?” korkusu yaşıyorlar ve daha da yaşayacaklar. Ya da mesela Türkiye’de düne kadar “Kürt yoktu”! Belki PKK’yı terörist diyerek savuşturabilirsiniz ama “Kürtler yok, Kürtçe yok”artık diyemezsiniz. Benzer bir mantıkla düşündüğümüz zaman, yani “olmadıkları” söylenen birilerinin “biz varız!” dedikleri her seferinde olduğu gibi, kadınlara da şiddetin neden bu kadar arttığını anlayabiliriz. Yerleşik, hâkim yapıya uyumlu olanlar için yeni bir sorun doğuyor ve şiddet artıyor. Bir yerlerde değişim olduğu için birileri bu kadar öfkeli, bağıra çağıra konuşuyorlar. Toplumda tek bir kategoride değişim olmuyor. Müslümanlar değişiyor, Kürtler değişiyor, kadınlar değişiyor… Ve taleplerde bulunuyorlar. 10 20 yıl sonra ne olur bilmiyorum ama diş macunu tüpünden macunu çıkardığın zaman tekrar geri sokmak kolay olmuyor. Sesleri yükselen kadınlara bir yaptırım uygulamak öyle kolay olmaz artık. En azından zihinlerden silmek mümkün olmaz

You might also like!

Leave a Comment